Şirket ömürleri konusunda araştırma yapan kişilerden Arie de Geus’un 2010 yılında yaptığı araştırmalar, ortalama şirket ömürlerinin gittikçe azaldığını göstermekte. Örneğin, Almanya’da 45 yıldan 18 yıla, Fransa’da 13 yıldan 9 yıla, İngiltere’de 10 yıldan 4 yıla, Japonya’da 12,5 yılın altına inmiş durumda. Fortune 500 şirketlerinin ortalama yaşam ömrü 15 yıl seviyesinde ve gittikçe düşmekte. Türkiye’de bu konuda yapılan çalışmaların sınırlı olması nedeniyle, çok sağlıklı verilere sahip değiliz. Ancak genel olarak Türkiye’deki şirketlerin yaşam sürelerinin ortalama 17-20 yıl civarında olduğu düşünülmekte. Türkiye’deki şirketlerin yüzde 95’e yakını son 20 yılda kuruldu. 1980 yılında şirket sayısı 25 bin seviyesindeyken, 2005 sonunda 650 bine yaklaştı. Bu şirketlerin 400 bini ise son 5 yılda kuruldu.
Değişimin hızı nefes kesici. Muhtemelen artık ‘şirketlerin uzun ömürlü olması’ bir başarı faktörü olarak bile anılmayacak. ‘Sürdürülebilirlik’ tanımı da değişiyor. Büyük şirketlerin nerede ise her yıl stratejilerinde değişiklikler yaptığını, şirketin pazara gidiş modeli ya da iç sistemlerinde köklü arayışlar içinde olduğunu gözlemliyoruz. Konsolidasyonlar, satın almalar, ayrılmalar (spin-off), iş kolu kapamalar, iş dünyasının olağan işleyişi halini aldı. Ancak hepsinin de başarı getirmediğini, deneme yanılmaların devam ettiğini görmekteyiz.
Tüm bunlar olurken, son yıllarda tüm dünyayı etkisi altına alan ekonomik durgunluk, hatta krizin etkisi ile, şirketler yine içlerine kapanmaya, ana işlerine odaklanmaya yöneldiler; maliyet baskısı, işgücünde daralmalar, artan işsizlik oranları,… yine son dönemlerin gerçekleri. Girişimcilikteki artışı salt ekonomide daralmaya bağlamak doğru olmayacaktır. İş dünyasının kendini yenileyebilme kabiliyetindeki zayıflıklar da birçok kişiyi kendi işini yapmaya itmektedir. Zaten OECD tarafından 2006-2011 arasındaki verilere bakarsak, seçilmiş belli başlı üye ülkelerde bu zaman aralığındaki toplam yeni işletme sayısında cüzi artış göze çarpmakta. Türkiye içinse durum biraz daha farklı.
Sürdürülebilirlik, daha uzun yıllar uluslararası gündemde önemli yer teşkil edeceğe benzer. Dünya çapında insanların çevre kirliliği, nükleer ve petrol sızıntıları, kimyasal zehirlenmelerin çevreye ve insanlığa verdiği zararlar ve çevresel tehlikeler konusunda bilinçlenmeye başlaması, ‘sürdürülebilirliği’ gündemde sıcak bir madde olarak tutmakta. Petrol ve enerji şirketleri, yenilenebilir enerji kaynakları arayışlarını ve yatırımlarını artırmış durumda. BP örneğin ‘Beyond Petroleum’ sloganıyla, Shell ‘Sürdürülebilir Gelişim Portali’ni hayat geçirerek bu yöndeki iyi niyetlerini ortaya koymaktalar. Yine de büyük ülkeler, karbon emsiyonunu azaltmayı amaçlayan Kyoto Protokolü’nü imzalamaktan imtina etmekteler.
Yayın: OPTİMİST Paradigma, 2014