Enerji sektörü, son yıllarda, AR-GE ve yenileşime önem verilen sektörlerin başında yer almakta. MIT ve Santa Fe Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırmaya göre; 1970-2009 yılları arasında araştırmaya konu olan 100 ülke genelinde, enerji alanında toplam 73.000 patent alınmış. Son dönemlerdeki patent sayılarına bakıldığında, yenileşim çalışmalarının, yenilenebilir enerji alanına doğru kaydığı tespit edilmiş. 2004-2009 yılları arasında güneş enerjisi için yıllık ortalama büyüme %13 iken, rüzgâr enerjisi için bu ortalama %19 oranında artmış. Sadece ABD’de 2009 yılında yenilenebilir enerji için 1.300 civarında patent alınmış. Türkiye’nin, bir an önce enerji sektöründe yenileşime olan odağını artırması, küresel rekabette kaybetmekte olduğu kanı, yeniden kazanması açısından önem arz etmekte. Yenileşim sonucunda katma değer yaratan ürün ve hizmetler elde edilerek, ticarîleştirilmesi hususu göz ardı edilmemeli. Aksi takdirde, başarılı olma potansiyeli olan birçok fikir veya proje, dosyalanarak arşivlerde tozlanmaya mahkûm olabilir.
AR-GE departmanının kurulup, yetenekli bir araştırmacı ekibin bir araya getirilmesi maalesef yenileşim açısından yeterli değil. Yenileşim, ancak kullanıcısıyla buluştuğunda yani ticarîleştirildiğinde, bir değer ifade ediyor. 1879′da Edison, bir elektrik ampulü icat etti. Kömürleştirilmiş iplikten flamanlarla deneyler yaptıktan sonra karbonlaştırılmış kâğıt flamanda karar kıldı. 1880’de evde güvenle kullanılabilecek ampuller üreterek tanesini 2,5 dolara satmaya başlamıştı. Ancak Edison’un o yıllarda fark etmediği bir şey vardı. 1879’da ilk ampulü yapmadan bir yıl önce yani 1878’de Swan, patentini de satın alarak daha güçlü ve daha uzun ömürlü bir ampul icat etmişti. Edison ile Swan arasında İngiltere mahkemelerinde uzun yıllar süren bir patent davası yaşandı. Nihayetinde, ikili anlaşarak güçlerini birleştirme kararı aldı. Böylece, Ediswan Elektrik Aydınlatma Şirketi’ni kurdular. İlerleyen yıllarda, patent karmaşası bir neticeye kavuştu ve 1883 yılında ampulün patenti tamamen Joseph Wilson Swan’a geçti. Edison’a atfedilen birçok icat, aslında yönetimi altında çalışan bilim insanlarına aitti. Hatta bunların arasında bir dönem Nikola Tesla da yer almıştır. Edison, sürekli araştıran meraklı ve yenilikçi bir bilim insanı olmanın ötesinde, aynı zamanda pazarlama ve işletmecilik zekâsı yüksek, yetenekli bir iş adamıydı. Bizler sadece ampulün ve yol açtığı diğer yeniliklerin nimetlerinden faydalanmakla kalmadık; Edison ismi 7’den 70’e hepimizin aklına yazıldı da.
Fikirden buluşa, buluştan ürüne, üründen pazara giden zincir çok da rahat işlemiyor.
Bu noktada işin içine birçok başarı faktörü giriyor. Yeni fikirler geliştirebilme metodolojisi ve becerisi, fikrî haklar, kaynaklar, hedef pazarın doğru analizi ve pazara-gidiş stratejileri, kurum kültürü ve ortam, liderlik ve ekip, icraat becerileri, bunların belli başlıları. Öyle bir ortam olabilmeli ki, fikirden pazara tüm zincir akışkan biçimde işleyebilmeli. İşte yenileşimde temel sıkıntı da bu ‘ortam’ konusu. Hem girişimcilik, risk alma, cesaret; hem dirayet, profesyonellik, finansal güç birarada bu ortamda sürdürülebilir biçimde yaşayabilmeli. Gelişimci zihniyet, fırsatları öngörebilme, hazırlanma, doğru zamanda doğru yerde olabilme, ortaya koyduğu değeri iyi ifade edebilme gibi beceriler ise bu ortamın olmazsa olmazı.
Fırsatları ön görebilme başlı başına ele alınması gereken bir zorluk sahası. Zira, rasyonelleştirme mekanizması en rahat burada devreye giriyor. Mevcut durumda finansal performansı iyi olan işletmeler, başarıları kalıcı ve sürdürülebilir olacakmışçasına, yenileşimi göz ardı edebiliyor. Ya da mevcut durumu sağlıklı analiz edebilenler, gelecekle ilgili eğilimleri öngörmede eksik kalabiliyor. Örneğin Nokia, Apple’ın iPhone’u piyasaya sürmesinden 7 yıl önce, dokunmatik renkli ekranlı ve günümüzdeki akıllı telefon tasarımları gibi tek menü düğmesine sahip bir telefon konseptini geliştirmişti. Ancak Nokia, pazar lideriyke; klasik modellerle yola devam etmeyi seçerek, bugün el değiştirmiş bir şirket haline geldi. Yakın zaman iş dünyası bu ve benzeri örneklerle dolu. Eğilimleri görenler, karar almada ya da sağlam bir plan hazırlamada; hazırlayanlar icraatte takılabiliyor. Pazar araştırması, pazar analizi, tüketici deneyimini anlama gibi çabalara girmeden kısa yoldan çıkarımlarda bulunmak da sık rastlanan zaaflardan.
Yenileşim bir sistem işi.
Sadece AR-GE Birimi’nin görevi ve amacıymış gibi algılanması, en temel sorunların başında gelmekte. Yönetimin liderliğinde, tüm organizasyonun yenileşimi, kurumsal bir uyumluluk içinde kabullenmesi başarı için elzem. Yenileşim bir topyekûn dönüşüm faaliyeti. Örneğin, Satın Alma Departmanı, günlük operasyonuna harcadığı emek ve çabayı, yeni ürün veya hizmetlerin maliyetini azaltmaya da yöneltebilmeli; Finans Departmanı, yenileşim için gerekli finansal kaynakları önceden bütçeleyip, yatırım planına alabilmeli; Pazarlama ve Satış Departmanları, Müşteri’nin sesini dinlemek için şirketin kulağı, rakiplerin hamlelerini ve stratejilerini izlemek için gözü olabilmeli. Tüm çalışanlar, şirketin faaliyet sahalarında araştırıcı, bilgi sahibi, yeni fikirler üretme arzu ve çabasında olabilmeli. Organizasyon içerisinde, çalışanların fikirlerini rahatlıkla paylaşabildikleri, başarılı olur ise ödüllendirildikleri mekanizmalar tesis edilebilmeli. Yenileşimin tüm organizasyonun katılımı ve sefereberliği ile etkinleşeceği unutulmamalıdır.
Yenileşimde devamlılık ve dinamizm isteniyor ise, yeni ürün ve hizmetlerin başarılı bir ticarî performansa sahip olması gerekir.
Aksi taktirde, büyük çabalarla elde edilen yönetimin desteği ve çalışanların katılımı, zaman içerisinde azalmaya başlar. Peki, yenileşim nasıl değer yaratır?
- Müşteri ve pazarın ihtiyaçlarını anlayarak,
- Rakiplerin stratejilerini analiz ederek,
- Paydaşların görüşlerini alarak,
- Maliyet analizini iyi yaparak,
- Pazara gidiş stratejisini ve hedef segmentleri doğru belirleyerek,
- Tüm bunları hızlı yaparak ve gelen geri bildirimleri değerlendirerek….
Yayın: ICT Media Enerji, Eylül 2014