Daralan ekonomiler ve pazarlarda var olma mücadelesi, yenileşimi (inovasyon), büyüme ve üretkenliğin en önemli itici gücü haline getirdi. Yenileşimle ilgili fuarlar, proje pazarları, yarışmalar, zirve ve konferanslar düzenlenmekte. Düşünce kuruluşları, üniversiteler, araştırma kuruluşları raporlar yayınlamakta. Birçok ülke kendi topraklarında geleceğin Silikon Vadisi’ni kurmak amacıyla milyonlarca dolarlık yatırım yapmakta. Ar-Ge ve yenileşimin geliştirilmesi, yeni girişimlerin desteklenmesi ve yaşatılması için Serbest Bölgeler, Girişimcilik Bölgeleri, Teknoloji Bölgeleri, Teknokentler, Yatırımcı Ağları-Girişimci buluşmaları, Teknoloji Transfer Ofisleri, Tohum (Incubation) Merkezleri, Hızlandırma (Accelerator) Merkezleri, Üniversite-Sanayi işbirlikleri gibi mekanizmalar devreye alınmakta. Ar-Ge teşvikleri; mevzuat düzenlemeleri; malî destek programları; vergi istisnaları ve avantajları; fikrî mülkiyet haklarına dair düzenlemeler; işgücü teşvikleri; altyapı geliştirme hibeleri; teknik eğitim programları; mentorluk ve rehberlik türü hizmetlerle Ar-Ge, yenileşim ve girişimciliğe destek olunması amaçlanmakta.

Durum böyleyken, ülkeler ve kurumlar yenileşim (inovasyon) açısından neden istenen noktaya gelmekte zorlanıyor? Neden yeni fikirlerin çoğu ‘kopyalama’ ötesine geçemiyor? Yeni girişimler, neden ticarîleşemeden ‘ölüm vadisi’nde yok olup gidiyor? Fikirlerin ticarîleştirilmesi ve pazarla buluşma süreçleri neden zorlu ilerliyor? Ticarîleşebilen fikirler değere dönüştürülme aşamasında nasıl nefessiz kalıyor? Neden şirketleşen değerler, kurumsallaşamadan dağılıveriyor? Ne oluyor da bunca çaba, bunca emek bir yerlerde buhar oluyor?

Yenileşimi, gelişmekte olan bir pazar olarak görürsek, bir çok boyut ve sahada yapılması gerekenler söz konusu.

Yenileşimi bir yaşam döngüsü şeklinde bütünleşik ele almak; farklı aşamalarının, farklı kaynak ve yetkinlikler gerektirdiğini öngörmek lâzım. Örneğin, politika yapıcı ve kural koyucuların rolü büyük. 17 Ekim 2013 tarihli Financial Times’da ‘Yenileşim ve Ekonomi’ başlığında yayınlanan makale, ‘hükûmetlerin parlak fikirlerin nefesini kesme konusunda bir tehlike arz ettiği’ni öne sürmekte idi. Aynı yazıda, politika yapıcılar, yenileşimle ilgili, daha geniş vizyonu kucaklamaya ve altyapı ve mevzuatı şekillendirmeye davet edilmekte idi. Milyarlarca dolarlık fonları yenileşime yönlendiren Avrupa’da, risk yönetimi ve farklı sahalardaki mevzuatın yenilikçiliği kısıtladığı konusundaki tepkiler gündemde.

Bu noktada Silikon Vadisi’nin başarı öyküsünden nasıl esinlenebileceğimizi vurgulamak istiyorum. Silikon Vadisi’ni, salt coğrafî ya da teknolojik bir bölge olarak görmek, çok büyük bir yanılgı olur. Zira, Silikon Vadisi, ‘yenilikçi düşünce ve davranışla beslenen bir kültür ve yaşam biçimi’dir. Gerçektir. Yapay değildir. Sonradan tasarlanmamıştır. Yenileşim, doğasındadır. Amerika’daki diğer eyaletlere kıyasla, Kaliforniya’da bir vergi avantajı yok mesela. Tam tersine, vergilerin en yüksek olduğu eyalet. Silikon Vadisi girişimcilerinin hata yapma yeteneği, büyük riskler almalarına ve başarmalarına yardımcı oluyor. Bu durum beraberinde, politik ve sosyal yapılanmada girişimcilere gerçek yaratıcılıklarını özgür bırakma şansını getirmekte. Silikon Vadisi, varsın asosyal olsun, süper zeki  insanları ilginç ve yaratıcı bulur. Hatta süper zeki (‘geek’ kültürü) insanları biraraya getirir ve destekler. Silikon Vadisi, inanılmaz bir şekilde birbirine kenetlenmiş ve işbirlikçi bir kültürü temsil etmektedir. Silikon Vadisi, hem risk sermayesi yatırımcılarının hem de büyük melek yatırımcı ağlarının merkezidir. Başlı başına bir ekosistemdir.

Sorulması gereken sorunun şu olduğuna inanıyorum. Silikon Vadisi’nin başarısında esas olan işbirliği ve paylaşım, risk alabilme ve hatalardan öğrenme, yaratıcılık potansiyelini açığa çıkarma kültürü ve ekosistemini, ülkeler kendi dinamikleri ve bünyeleri içinde nasıl geliştirebilirler? Türkiye 2023 vizyonunda yer alan kişi başına Ar-Ge harcamasının GSYİH içindeki payını %3’lere (özel sektörde %2) çıkarma hedefi açısından bizim de ivedilikle ‘yenileşimi’ bir kültür olarak algılamamız ve yaşam döngüsünün tüm boyutlarında bu kültürü sürdürülebilir kılmamız gerekli.

Yayın: OPTİMİST Haziran 2014