Günümüzde dünya ekonomisinin üçte ikisini ve inovasyonun %90’ını sadece kırk kentsel bölge temsil etmekte. Sayısı artmaya devam edecek büyük şehirler ve mega kentler, bir yandan da insanların yaşamlarının %80-90’ını kapalı alanlarda geçirdikleri yerler olma özelliğini taşımakta.
İç Mekân Ortam Kalitesi (IEQ), bir binada alan işgal edenlerin sağlık ve esenliğine nazaran ortam kalitesini ifade etmekte. Dolayısı ile nihaî amaç, binadan kaynaklanan sağlık sorunu ve üretkenlik risklerinin minimize edilmesi. İç Mekân Ortam Kalitesi üzerinde, aydınlatma, koku, ergonomi, ses seviyesi, havanın kalitesinden tutun da konfor düzeyine kadar farklı unsurların etkisi söz konusudur. Mimarlar ve bina sahipleri gittikçe bu ilişkiyi anlamaya başladılar. Günümüzde sürdürülebilir bina tasarımlarında artık İç Mekân Ortam Kalitesi göz önüne alınmaya başlandı.
Günümüzün yaşam koşullarında daha sağlıklı, daha mutlu ve üretken olabilmek için sadece binalarda yaşayanların değil, iç tasarımcıların, mimarların, danışman mühendislerin, bina/tesis sahiplerinin, tesis yöneticilerinin de konuya duyarlı ve farklı çözümlerin bilincinde olması ve uygulaması gerekir. Bu noktada politika ve yasa geliştirme, denetleme ve teşvik sistemleri uygulama rolü olan devletin de destekleyici olması kritik öneme sahiptir.
Kapalı alanlar da insanlar gibi nefes alır.
Binanın nasıl solunum yaptığı, iç mekân ortam kalitesini ve içinde yaşayan herkesin konforunu, sağlığını, üretkenliğini ve mutluluğunu etkilemekte. Düzgün havalandırma (ventilation) oranlarının; değişken organik bileşenlerin, hava sıcaklığının, nem seviyelerinin, su ve ışığın yönetiminin hassas bir biçimde dengelenmesi, İç Mekân Hava Kalitesi (IAQ) ile ifade edilmekte.
Çevresel Koruma Ajansı (EPA) tarafından hazırlanan İç Mekân Hava Kalitesi Programı’na göre, iç mekânlar dış mekân havasına göre %25’lere varan oranda daha kirlenmiş olabiliyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün Kentsel Çevre Sağlığı Raporu’nda kapalı ortamların etkili havalandırma yöntemleri ile azot oksit, karbon monoksit, radon, formaldehit, sigara dumanı, mineral lifleri ve kükürt dioksit gibi hava kirleticilerden arındırılması sayesinde bazı solunum sistemi hastalıkları, entoksikasyon ve kanserlerin azaltılabileceği bildirilmekte.
Sağlıklı bina tasarımcıları, iç mekân hava kalitesinin dışında ısıl konfor, görsel konfor ve akustik konforu da dikkate almaktalar. Havanın derecesi, göreceli nem miktarı, radyasyonu etkileyen yüzey sıcaklığı, vücut yüzeyleri boyunca havanın hızı gibi unsurların ötesinde binada yaşayanların kişisel metabolik oranları ve giyinme miktarları optimal ısıl konforu etkilemektedir.
Görsel konfor ise kısmen pratik, kısmense estetik boyutları içerir.
Görsel konfor, suni aydınlatma, gün ışığı ve görsel olarak ilginç ortamlar (yerleşim, mobilya, renkler, mekân temizliği dâhil) oluşturma gibi stratejileri konuşmayı gerekli kılar. Andersen Window’s Advanced Design Group tarafından yapılan bir araştırma, insanların %75’inin doğal ışık tarafından aydınlatılan mekânlarda çalışmayı tercih ettiğini ortaya koymakta. Ayrıca araştırmalar, gün ışığı ile aydınlatılan mekânlarda çalışan kişilerde %40’lara varan üretkenlik artışı olduğunu tespit etmiştir.
Konuşmaların anlaşılabilirliğini ve etkisini artırmak ya da kişisel bilgilerin korunması gibi amaçlarla, açık plan ofis alanları, sağlık tesisleri ve okul gibi toplumsal kullanım alanlarında olağanüstü akustik ortamlar oluşturma da binalarda yaşayanların konforunu artıracak önemli unsurlardandır.
Rocky Mountain Institute tarafından tamamlanan ‘Binayı ve Bilançoyu Yeşillendirme’ isimli çalışma, İç Mekân Ortam Kalitesindeki artışların, üretkenlikte %15’ler oranında artışa ve işe gelmeme oranlarında %25’lere varan düşüşe yol açtığını ortaya koymuştur. Günümüzde, akıllı bina teknolojileri kadar yeşil bina kavramları da gelişme göstermekte. Avrupa, Amerika ve Avustralya’da yaklaşık 25 yıl önce başlatılan yeşil bina çalışmaları yavaş da olsa yayılmaya başladı. Örneğin Malezya 10. Kalkınma Planıyla, yeşil bina geçişleri sayesinde 2020’ye kadar karbondioksit emisyonunda %40’lara varan tasarruf sağlayacağını ön görmekte. Duvarlara, çatıya ve binanın çevresine yeşil manzaralar uygulanması yoluyla enerji kullanımının azalması ve binada yaşayanların ısıl konforlarının iyileştirilmesi söz konusu olabilmekte. Hatta, yeşil binaların etkililiği, enerji verimliliği, su verimliliği, malzeme ve kaynaklar, sürdürülebilir tesis yönetimi ve planlaması, iç mekân ortam kalitesi ve yenileşim kriterleri ile ölçümlenen endekslere (GBI) dönüştürülmüş durumda.
Yayın: ICT Media Enerji, Ekim 2016