Önümüzdeki dönem, ‘insanlar ve duyguları’ kritik öneme sahip olacak. Halkın değerlerini önemseyenler kazanacak. Gelecek 20-30 yılda iş dünyasını değiştirecek ana etmen ‘doğal kaynaklar’
Harvard’da ‘Sürdürülebilir Bir İş Oluşturma’ programının eş-Başkanlığını yürüten Rebecca Henderson’ın oldukça renkli konuşmasını izleme şansım oldu. Henderson, konuşmasına şöyle başladı: “Sadece babamın yaşadığı süre zarfında, dünya nüfusu 3 misline çıktı, yakında 9 milyarlara ulaşacak ve babam hala hayatta”. Gezegenin doğal kaynaklarını fütursuzca tükettiğimizi belirtti ve ekledi: “Küresel ısınmaymış, deniz seviyesindeki yükselişmiş, kuş türlerinin yarısının yok oluşuymuş, bunların hiç biri bizi etkilemiyor olabilir; ya peki, tarımsal ürünleri de mi önemsemiyoruz?”.
Birçok düşünür, araştırmacı, bilim adamı ya da yazar iş dünyasını etkileyecek eğilimlere farklı açılardan yaklaşmakta; kimi politik, kimi ekonomik, kimi toplumsal… Henderson’un vurgusu ise, önümüzdeki 20-30 yılda iş dünyasını değiştirecek ana etmenin ‘doğal kaynaklar’ olduğu yönünde. Oysa ki, geçtiğimiz on yıllarda iş gücüne ve verimliliğe odaklanan iş dünyasının bu gidişatı etkileyebileceğini ve hatta para bile kazanabileceğini vurguladı. Peki nasıl?
“Önümüzdeki dönem, ‘insanların ve duyguların’ kritik öneme sahip olacağı dönemler. Halkın değerlerini önemseyenler kazanacak. Neden mi? Çünkü ‘değerler’den söz etmek:
- İnsanları motive eder, anlam ve amaç içerir ve üretkenliği artırır.
- Güven tesis eder: Maden ve metal sanayii açısından ICMM’in (Uluslararası Maden ve Metal Konseyi) madencilikte sürdürülebilirlik için çabalarını, BICEP’in (Yenilikçi İklim ve Enerji Politikası İş Koalisyonu) iş dünyasında enerji ve iklim konusunda anlamlı politikalar geliştirilmesine dair çalışmalarını, tropik ormanların korunmasını hedef edinmiş Rainforest Alliance’ın (Yağmur Ormanları İttifakı) emeklerini örnek olarak vermek mümkün.
- En güçlü dürtüdür.
- Organizasyonun köstek değil, destek olmasını sağlar.
- Değişime derin kültürel ve duygusal bağlılık gelişmesini sağlar. İnsanlar ‘değerler’i ile çalışır ve ‘duygular’ı ile yönetirler.
- Ve yapılması doğru olan şeydir.”
Henderson, başarılı firmaların inanılır bir iş hikâyesi geliştirdiğini belirterek, farklı önermeler benimseyen firmalara örnekler verdi: kuraklık ya da gıda fiyat endeksinin artması gibi uzun vadeli risklere karşı sigorta geliştirilmesi; Rio de Janeiro’daki şehir kumanda merkezi; akıllı şehirler; Tennessee, Chattanooga şehrinin resmen sahibi olduğu elektrik dağıtım ve telekomünikasyon şirketi EPB’nin (Elektrik Güç Kurulu) Smart Grid oluşturarak, ulusal ortalamanın 200 misli hızda Internet sağlaması gibi… Transatomic Power gibi bir kurumun, sadece nükleer atığı kullanarak güvenilir, temiz ve ölçeklenebilir bir enerji kaynağı yaratmasını tamamıyla yenilikçi yeni bir iş olarak düşünmek mümkün. Araba kiralama ya da sahip olmaya alternatif olarak geliştirilen araba paylaşım sitesi Zipcar.com’dan dilediğiniz boyda arabayı sipariş ediyorsunuz, seçmeniz için bir boy büyüğünü de gönderiyorlar.
İş hikâyesini yenileşim ya da farklılaşma gereksinimleri dışında, zaruret sonucu da ortaya koymak söz konusu olabiliyor. Coca-Cola’nın, fabrikalarında yüksek miktarda su kullanımından ötürü halkın su kıtlığına yol açtığı iddiasıyla Hindistan’da protestolarla karşılaşması, hızla ‘su kullanımı politikası’ geliştirmesine yol açmış. Unilever’in sahip olduğu Lipton, Rainforest Alliance tarafından sertifikalandırılmış. Bir yandan ürün verimi artar ve çay ekim alanlarının şartları iyileşirken, öte yandan tüm tedarik zincirinin kendilerini bu işe adamaları da biçimde artmış. Güney Afrika’da yapılan bir araştırma göstermiş ki: geleneksel yöntemlerle tarım yapılan çiftlikle, organik tarım yapılan ve verimli su kullanımı olan çiftliğin verim farkı 18’e 28 oranında gerçekleşmekte.
Henderson, bize net olarak gösterdi ki:
“Bir yandan sürdürülebilirlik ve yenilikçiliği önemserken, öte yandan para kazanmak da mümkün.”
Yayın: OPTİMİST Kasım 2013