Telefonun mucidi olarak Alexander Graham Bell’i biliriz. Bell, 1876’da ilk başarılı telefon görüşmesini gerçekleştirmişti. Oysa ki, ilk ses iletişim cihazı “telettrofono”yu, Antonio Meucci 1854 yılında icat etmiş, geliştirmiş ve patent başvurusunda bulunmuş. Patent konusunda anlaşmazlıkların sonucu, Meucci kaybeder. Facebook’un kurucusu Zuckerberg’in Winklevoss kardeşlerle yaşadığı hikaye de benzer. Girişimci ya da kurumun icadı var, patent konusunda atak davranamamış ya da doğru başvuru yapamamış; rakipleri önce davranmış, icadı ticarileştirmişler!
Yatırımcı desteği ya da teşvik almak isteyen firma, ikna edici bir İş Planı sunamadı, kendi finansal kaynaklarında kavrulmak durumunda, olduğu kadarıyla.
Yeni ürün geliştiren şirket, zamanında piyasaya sunamadı; rakibi önce davrandı, pazarda hakimiyeti ele geçirdi.
Vizyon, strateji olmadan kaynaklarını nasıl etkin kullanacak, nasıl planlı bir şekilde büyüyecek? Planlamak şart da, planlamaya harcanacak zamanı da etkin kullanmak lazım; ekibi içe kapadınız mı, atı alan Üsküdar’ı geçer.
Kuruluş, üretim yapmakta. Hammadde fiyatları ve enerji girdileri birden sıçradı; olmuyor mu? Amerika’daki konut piyasası, Ortadoğu’daki gelişmeler, Japonya’daki deprem,…nelere kadir! Kur oynamasıydı, lojistik sıkıntıydı, darboğazla karşılaştı… Zaten şu kadarcık kâr marjı vardı! Maliyetleri, fiyata yansıtsa? Müşterisi kendi zaten verimlilik, maliyet baskısı altında!
Talep çok iyi, de karşılayacak üretim kapasitesi var mı? Hadi kapasiteyi artırdı, lojistik desteği var mı? Bir kriz, stoklar elde kaldı; erit eritebilirsen! Yoksa stok maliyetini kaldıracak güç gerek.
Altı ay önce büyük coşkuyla kutlayarak aldıkları projede önemli aksaklıklar var. Müşteri hesap soruyor. Sözleşme imzalanırken, pek dikkatli incelenmemiş, “nasılsa ben bu işi kotarırım” denmiş, şimdi gecikmelerin yol açacağı cezai hükümlerle başbaşalar.
Pazara yeni giren bir oyuncu. Piyasa tanımaz, ürünlerini bilmez. Tanışmak için, farkındalık, bilinirlik oluşturacak; talebe dönüştürecek, derken deneyime ve dahi sadakate.
Dağıtıcı firma, Ana firmanın pazara direkt girme stratejisini geç algıladı; hiçbir hazırlığı, planı yoktu. Nasıl baş edecek?
Peki en güçlü iki rakibin birleşme ve ortalığı silip süpürme tehdidine hazırlıksız yakalanan, ne yapacak? Ya teknolojiye yatırım yapmadan işlerini doğru dürüst ne kadar yönetebilecek?
“Yok, bizim işimiz farklı, biz servis işindeyiz.” Hiç işten, kaçış yok! Uçağınızın, otobüsünüzün bakım ve onarımını yapmadınız; pilot ya da kaptanınız biraz dalgın mı? Ucunda “insan” hayatı var!
Bir haber geliyor, yangın! Beş dakikada tüm işyeri yerle bir. Allahtan mesai saati değil de, can kaybı yok. Eyvah, sigortası yok mu?
Sektörde kalite standartları artarken, henüz bu konulara sıra gelemedi. Müşterisi, kalite kaygısıyla tercihlerini değiştirirse, bir daha nasıl yakalayacak?
Nitelikli elemanlarını elde tutamıyor! Çok yaygın, değil mi? Nitelikli elemanı elde tutmak zor! Bilgi, beceri, birikim, emeğini kaynak olarak kullandığımız insanın; duyguları, düşünceleri, kişiliği, değerleri, gereksinim, istek ve talepleri var. Belki, bize göre bencilce, hatta bazen nankörce; ama insan işte! Birşeyler öğrenen eleman, hızla kendi işini kurmak üzere kollarını sıvamakta ya da rakipte işe başlamakta. İnsan kaynağı yönetilebilir de, “insan” yönetmek zor zanaat. “İstihdam” en kritik süreç.
Enerjiye yatırım yapıyor ya da bulduğu araziyi uygun fiyata kapayıp, inşaate başlıyor. Eyvallah, da! Her kökünden oynayan ağaç, her kurutulan havza, her sele, depreme yatkın araziye dikilen bina, çevre sorunu ya da felaketi olarak geri döndüğünde, telafisi mümkün değil!
İki koltukta iki karpuz, 6 topu havada düşürmeden döndürmek kolay değil! Tedarikçisi, İş Ortağı, Müşterisi, çalışanı ile verimli ilişkiler geliştirirken; yenilikçi ürün ve hizmetler sunmak, yeni pazarlara girmek; rakiplerden farklılaşma çabası içindeyken, çevre ve topluma etkiyi kollamak…Hukuki, politik, teknolojik, ekonomik, sosyal gelişmeleri yakınen takip etmek… Ve kârlı büyümek!
Sağlıklı ve etkin bir Yönetim Sistemi kurmak elzem.
Finans, hammadde, teknoloji, bilgi, beceri, zaman olsun eldeki kaynakların, hedefler doğrultusunda etkin bir biçimde yönetildiği; işleyişin, çarkın en verimli biçimde döndürüldüğü bir sistem.
Mutlaka ki “insan”ı odağına, özüne alan bir Yönetim Sistemi. Yönetim Sistemi bir liderlik ve ekip işi!
Yayın: KOBİ-EFOR Nisan 2011