Türkiye’nin yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim potansiyeli yaklaşık 600 milyar kWh. Bu potansiyelin yarıdan fazlasını, 380 milyar kWh ile güneş enerjisi oluşturmakta. Elbette bu potansiyelin tamamını değerlendirmek mümkün değil. Bununla beraber Türkiye olarak, stratejilerimizi potansiyelin çok altında konumlandırmaktayız. 2013 yılında toplam lisans talebi 8.9 GW iken, gerçekleştirilen güneş enerjisi lisans ihalesi 600 MW ile sınırlandırılmıştır. Oysa, belirtilen talep, Vizyon 2023 hedefi olan 3GW güneş enerjisi hedefinin neredeyse 3 katına denk gelmekte idi. 2012 sonu itibarıyle Türkiye’de 18-20 milyon metrekare güneş kolektörüne sahip güneş enerjisi sistemi bulunmakta idi. Dikkat çekilmesi gereken husus, bu miktarın 2008’den beri aynı seyirde olması.
Peki dünyada durum ne? Avrupa Fotovoltaik Endüstrisi Birliği’nin (EPIA) güncel verilerine göre, 2013 yılında dünya genelinde toplam güneş enerjisi kurulu gücü 137 GW iken 2017 yılında bu oranın 1.776 GW’ı bulması bekleniyor. 2013 sonu itibari Almanya’nın toplam gücü 35 GW, İtalya ise 18 GW seviyelerine ulaşmış durumda. Sadece Çin’in 2013 yılında gerçekleştirdiği kurulum 11.8 GW, Japonya’nın aynı dönemindeki kurulumu ise 6.9 GW seviyesinde olmuş. Bu iki ülke, Türkiye’nin 10 yıllık hedefinin iki katından fazlasını sadece bir sene içerisinde hayata geçirmiştir.
Kısacası, güneşi bu denli bir ülke olmamızı da göz önüne alırsak, çok ağır ilerliyoruz.
Türkiye, güneş enerjisinin faydalarını en fazla sıcak su ihtiyacını karşılamada hissetmekte. Mevcut güneş enerjili sıcak su üretme sistemleri, bugünkü petrol fiyatlarıyla Türkiye ekonomisine yılda yaklaşık 1 milyar ABD doları katkıda bulunmakta. Oysa, elektrik üretiminde güneş enerjisinden faydalanmada epey geride kaldığımız aşikâr. Her ne kadar, güneş enerjisi ile çalışan hesap makinaları ve saatlerle bu kavrama alışmaya başladıysak da, elektrik üretmede güneş enerjisinin potansiyelini gerçek anlamda kullanamadık. Öte yandan, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı olarak kurulacak elektrik üretim tesislerinin azami kapasitesinin 1 MW olması sektör için önemli bir adımdır. Bu tür sektöre ivme kazandıracak ve diğer ülkelerdeki başarılı stratejilerden örnek alınarak tasarlanacak yol haritaları ve politikaların benimsenmesi Türkiye’nin geleceği açısından önem arz etmektedir. Bununla beraber güneş enerjisi sektöründe yerel üretimi ve AR-GE’yi teşvik edecek düzenlemelerin getirilmesi, Türkiye’nin dışa olan bağımlılığını azaltmasında ve teknolojiyi ucuza kullanmasında büyük bir kaldıraç etkisi gösterecektir.
Gelelim, Türkiye’nin güneş enerjisinde nasıl atılım yapabileceğine!
Elbette yenileşim (inovasyon) ile. Güneş enerjisi sektöründeki potansiyel ile yenilikçiliğin 3 temel bileşenini bağdaştırmak gerek: yaratıcı ve yenilikçi fikirler geliştirmek, değer/fayda oluşturmak ve bu değeri ticarî faydaya dönüştürmek.
Güneş enerjisi ile çalışan taşınabilir şarj istasyonları, yollarda görmeye başladığımız güneş enerjisi ile şarj olan trafik lambaları, Nevşehir’de bir üretici tarafından geliştirilen ve güneş enerjisi ile çalışan klima (2012 GESİAD İnovasyon ödülünü almıştır) gibi örnekler, güneş enerjisi kullanımının yenileşim ile hayatımızın her alanına girebileceğinin en güzel kanıtı. O zaman soru şu olmalı: “güneş enerjisini hayatımızın hangi sahalarında kullanabiliriz? Nasıl?”. Bu sorulara verilecek milyonlarca olası yanıttan birkaç on tanesini, faydaya ve ticarî değere dönüştürebilsek, Türkiye’nin güneş enerjisi kullanımında lig atlaması olasılığı artacaktır.
Kullanım sahaları dışında, üretim ve tasarım aşamalarında da güneş enerjisi, yenileşim potansiyeli barındırıyor. Daha ince güneş filmleri üretmek, panellerin maliyetini düşürecek veya verimini artıracak üretim teknolojilerinin geliştirilebilmesi de, pazarda ciddî fark yaratıcı önemli fırsatlar. Mevcut durumda, güneş enerjisi panellerinde dünya rekoru Alman menşeli Fraunhofer’de. Dört alt güneş panelinden oluşan sistemin verimliliği %44,7 seviyelerine ulaşmış durumda. Öyleyse, “üretim ve üretim teknolojilerinde ne gibi yenilikçi çözümler geliştirilebilir?” konusunda fikirler ve çözüm önerileri geliştirmek elzem.
Geleceğin güneş enerjisi çözümleri, kesinlikle bina, tesis, mekân tasarımı ile bütünleşik olmaktan geçiyor. İşte bu noktada, inşaat sektörüne ve mimarlara büyük görev düşmekte. Manchester Üniversitesi’nde geliştirilen grafen boya sayesinde, dış cepheler, binanın enerji ihtiyacının güneş ışığından karşılanmasını sağlamakta. Hatta bu boya ile her yapıyı enerji üretimi için kullanmak mümkün olabilecek. Bununla beraber, şeffaf güneş panelleri sayesinde camların elektrik üretmesi münkün olacak. Camların bu şekilde kullanımı artık plaza ve otel gibi cam kaplı binaların birer minik enerji santraline dönüşmesinin önünü açacak. California Üniversitesi halihazırda, %66 saydamlıkta ve %4 verimle çalışan güneş paneli geliştirmiş durumda. Geleceğin marka projeleri, güneş enerjisinden elektrik üretilmesi konseptinin hayata geçirilebildiği projeler olacaktır. İngiltere’deki CIS Tower binası, 122 metre yüksekliğindeki güneş panelleri ile 390 kW elektrik üretebilmekte. Bu, 55 dairenin bir yıllık elektrik tüketimine denk gelmekte ve bu alandaki en büyük bina/güneş enerjisi entegrasyonu olarak gelecek trendleri bize göstermekte. “Güneş enerjisi potansiyeli hangi malzemelerin kullanımı ile artırılabilir?”, “Güneş enerjisinden elektrik üretiminde nasıl faydalanabiliriz?” soruları kesinlikle göz ardı edilmemeli.
Yeni ve yaratıcı çözümler geliştirebilmek için doğru soruları sorabilmek; hem konuyla doğrudan ilgili, hem de farklı konularda bilgi sahibi olan geniş kitlelerden, doğru yenilikçi düşünce metodları ile fikir ve çözüm önerileri toplayabilmek; ardından da sinerji ve iş birliği içinde hayata geçirebilmek gerekir. Böylesi bir ortam bir yandan çevreci yeşil binaların gelişimini sağlayacak, öte yandan da güneş enerjisi sektörünün yenileşimle gelişimi için fırsatlar yaratacaktır.
Yayın: ICT Media Enerji, Ağustos 2014