Aydınlanma, büyüme, enerji, olasılıklar,… ancak ve ancak ‘gelişimci zihniyet’in olduğu ortamda yeşermekte.
Çocukluğunda sınav heyecanından muzdarip olan Robert Sternberg, bu zaafını güce dönüştürerek, zekâ, yaratıcılık, düşünce gibi bilişsel konularda ve liderlikle ilgili çalışmalarıyla ‘bilim’ dünyasına önemli katkılarda bulunmuş. Sternberg, kişilerin belli konularda uzmanlık kazanmasının, “daha önceden edinilmiş sabit becerilerden ziyade, bilinçli ve odaklı biçimde kendini o konuya vermesinden geçtiğini” iddia etmekte. Benzer şekilde, farklı uzmanların yaptığı araştırmalar göstermekte ki, ‘kendimizle ilgili düşünce ve inançlarımız, nasıl bir yaşam sürdüreceğimizi’ doğrudan etkilemekte.
Sağlıklı ve başarılı yönetimlerin kökenindeki düşünce ve davranış tarzını incelediğimizde, ‘gelişimci zihniyet’ dediğimiz zihinsel durumu gözlemliyoruz. Gelişimci zihniyette, temel niteliklerimizin çabayla gelişebileceğine dair inanç öne çıkar. Darwin’in, Tolstoy’un sıradan çocukluklar yaşadığını; Einstein’ın, Edison’un, Da Vinci’nin, Churchill’in, Agatha Christie’nin disleksi (kısaca ‘öğrenme ozukluğu’ diyelim) rahatsızlığı yaşamış kişiler olduğunu düşünürsek, ‘gelişimci zihniyet’in öğrenme tutkusu anlamında nelere kadir olduğunu da algılayabiliriz. Kendi güçlü ve zayıf yönlerini keşfedebilmeyi, risk alabilmeyi, sınırlarını zorlamayı, zor zamanlarda pes etmemeyi, zorlukları göğüslemeyi ve onlarla mücadele edebilmeyi hep ‘gelişimci zihniyet’te görmekteyiz. Öğrenmeye odaklı olmayan diğer zihniyete de ‘sabit zihniyet’ diyoruz. Aslında, sabit zihniyet işin kolaycılığı. Çaba harcama konusunda zaafları var: ‘Zaten zekiyseniz, neden çaba harcayasınız ki?”. Çaba harcamadan maazeret belirtmek de kolay; ‘daha fazla bütçemiz olsaydı, neler yapmazdık ki’. Zira, var olan bütçeyle birşeyler yapma çabasına girilirse, artık maazeret de kalmayacağını bilirler.
Bu konuda yapılan bir araştırmayı paylaşmak istiyorum. Katılımcılara zor sorular sorulup, geri bildirimde bulunulan bir testte gözlemleniyor ki; gelişimci zihniyettekilerin beyin dalgaları, bilgilerini artırabilecekleri geri bildirimlere duyarlı iken, diğerlerininki ‘neye doğru, neye yanlış’ yanıt verdiklerine duyarlı.
Gelişimci zihniyet, ‘ait olma duygusunu’ da doğrudan etkiliyor.
Becerilerin öğrenme yoluyla gelişeceğine inananlar, kendilerinden daha iyi olanlarla birlikte olmaktan, o ortama ait olmaktan kaçınmıyor. Üniversiteli öğrenciler arasında yapılan bir araştımada, öğrencilerin matematiğe karşı duyguları ve kendilerini bu dala ne kadar ait hissettikleri sorgulanmış. Matematiksel becerilerin geliştirilebileceğine inananların, kendilerini güçlü ve matematiğe ait hissettikleri ortaya çıkmış. Diğerleri ise gittkçe kopmaya ve sahanın dışında kalmayı tercih etmeye başlıyor.
Sporda şampiyonluklar elde edenler incelendiğinde de ortak noktalar ortaya çıkmakta. Karakter sahibi olmaları onları tepeye taşıyor ve orada tutuyor. Başarıyı, öğrenme, gelişme ve yapabileceklerinin en iyisini yapma olarak görüyorlar. Başarısızlıklarından kamçılanıp, ‘uyandırma’ servisi olarak algılıyorlar. Kendi becerileri dışında, başarıyı getiren ve orada tutan süreci de kullanıyorlar.
Gücü konumlarından alan liderler, çalışanlar başta olmak üzere paydaşlarının ‘iyi’ hissetmelerini fazla önemsememekte. Onlar, daha ziyade rakamsal ve dönemsel iş sonuçlarına odaklanmakta. Ekiplerinde güçlü insanlar olmasını da, gücün ellerinden gideceği kaygısıyla, bir tehdit olarak algılamakta. Lou Gerstner gibi liderler ise, öz değerlendirme, açık iletişim, ekip çalışması gibi değerleri öne çıkararak kuruluşlarına büyük dönüşümleri yaşatma ve uzun dönemde ayakta kalma fırsatı sağlayabildiler. General Electric’in efsanevi lideri Jack Welch, yönetici seçiminde ‘büyüme kapasitesi’ni değerlendirmekteydi.
Yöneticilerin hayatı, ‘denge’ bulmakla geçiyor.
İş sonuçları ile Müşteriler arasında, operasyonel verimlilik ile çalışanlar arasında, iç odakla dış odak arasında, iş geliştirmeyle operasyonun başarısı arasında bir jonglör gibi topları düşürmeden sürekli çabalamaktalar. Tüm bu dinamik ve karmaşık iş dünyasında, ‘denge’yi bulabilmek, gelişimci zihniyetle hareket etme, paylaşım ve katılımı sağlama ve kişi ve kuruluşlarının gelişimine odaklanmaktan geçmekte. Aydınlanma, büyüme, enerji, olasılıklar,… ancak ve ancak ‘gelişimci zihniyet’in olduğu ortamda yeşermekte.
Biraz kendine ve diğerlerine güvenmek, biraz ‘erk’i elden bırakabilmek lazım.
Yayın: OPTİMİST Ocak 2014