Etkili Yönetim, etkili iş sonuçları üretebilmek; üstelik bunu süreci de gözeterek ve süreçte katkısı olacakları, önyargısız ve iyi niyetle dâhil ederek gerçekleştirebilmektir.

‘Başarılı’ yönetimle, ‘başarılı olmayan’ı nasıl ayırt ediyoruz? Herhangi bir konuda başarıyı, genelde sonuçlarla ölçmeye alıştık. Konu iş başarısı ise, ‘ne kadar ciro, ne kadar pazar payı, ne kadar kâr’ diyoruz örneğin. Oysa ki, neden-sonuç ilişkisi gözüyle baktığımızda, ‘ne’ ve ‘nasıl’ el ele vermekte. ‘Ne’ elde ettiğimiz kadar, ‘nasıl’ elde ettiğimiz de en az o denli önemli. Etkili iş sonuçları üretebilmek; üstelik bunu, süreci de gözeterek ve süreçte katkısı olacakları, önyargısız ve iyi niyetle dâhil ederek gerçekleştirebilmeyi kast ediyoruz. İşin parçası olan herkeste ve her aşamada ‘olumlu etki’ler bırakabilmek! Hatta ‘gönüllü’ katkı ve katılımlarını sağlayarak, ortaya çıkacak sonucun heyecanını yaşatabilmek! Hem de, tedarikçilerden tutun, çalışanlar, iş birliklerimize; satış, pazarlama, hizmet kanallarımızdan, müşterilerimize kadar tüm ‘değer zinciri’ boyunca başarabilmekten bahsediyoruz.

Herhangi bir kuruluşun sürekli başarılı olması denklemi oldukça zor.

Ancak kriz dönemlerini, başarısızlıkları, zorlukları çevik bir biçimde aşabilmek, yaşadıklarından öğrenip yeni bir yükselme dönemine geçebilmek de ‘başarı’nın bir parçası. Kuruluşların ve işlerin olduğu gibi, yöneticilerin de ‘yaşam döngüleri’ söz konusu. Sürekli yüksek performans beklentisi gerçekçi olamayabiliyor. Sürekli odak, sürekli başarı, sürekli enerji, sürekli sağlık, sürekli yüksek performans beklentisi hem kuruluşları, hem yönetici ve çalışanları bıkkınlığa ve ‘anlamsızlığa’ itebiliyor. Arada nefes alma, es verme, fotoğrafa dışarıdan bakma, yeniden enerji depolama dönemleri; bazı iş kollarında yavaşlama ya da pazardan çekilme; ya da bayrak değişimi yaşanması elzem. Sürdürülebilir başarı tüm bu iniş-çıkışları içinde barındırabilmeli.

‘Etkili’ yönetilen kuruluşlarda, gözlem, deneyim ve araştırmalarımızdan çıkardığımız birkaç başarı unsuru göze çarpmakta. Her şeyden önce ‘açık ve netler’. Kuruluşun normları ve prensipleri belli. Hangi davranışlar ‘kabul edilebilir’, ‘hangileri kabul edilemez’ gayet net. Örneğin, şirketin gizli bilgisini paylaşmamaları gerekiyorsa, paylaşan kişinin işini kaybedeceği de net. Paydaşlar arasında bilgi akışkan, bilgiye erişim kolay. İnsanlar, mevcudiyet nedenlerini biliyor ve peşinde koştukları hedef hakkında zihinleri net. Nasıl bir sonuç ortaya konulduğunda başarılı hissedeceklerini de biliyorlar. Kimin ne yapacağı anlaşılır ve net; ancak katı çizgilerle belirlenmiş değil ki, ekip çalışması ve etkileşim ortamı sağlanabilsin. Çalışanlara özgürlük, gelişim ve yeni bir şeyler masaya koyma, üretebilme fırsatı sağlanmakta.

Böyle kuruluşlarda, işler ve işleyiş bir sistemin parçası gibi akmakta.

‘Gücü’ tek bir merkezde toplayan ‘hiyerarşik’ yapılanmanın ne denli kilitleyici, akışkan olmayan ve insanların kendilerini iyi hissetmediği yapılara doğru kaydığını hepimiz yaşıyoruz. Karmaşıklaşan ve ‘ağlar’ halini alan iş dünyasında, ‘dinamik sistem’ yapılanması öne çıkmakta. İşin ve bilginin kuruluş içi ve dışında bir değer zinciri (ağı) boyunca, takılmadan ve kesintiye uğramadan aktığı, elbirliği ile bir şeyler üretildiği ve sonucun görülebildiği, fikir ve önerilerin kaale alındığı yapılar daha ‘huzurlu’ işlemekte. Neyi etkilediğinizde ne tepki alacağınızı öngörebilmek önemli bir şeffaflık ve güven unsuru.

Aslında her kuruluşun, mekânın bir ‘havası’, bir ‘kokusu’ var.

Ortamdaki enerji düzeyini, huzuru ya da huzursuzluğu, verimliliği ya da verimsizliği daha ilk andan hissedersiniz. Olumsuzluk, bir kasvet, bir yük olarak üzerinize üzerinize gelir. Olumlu hava ve yüksek enerji ise ‘oksijen’ etkisi yapar, daha ferah, daha keyiflidir. Zira böyle ortamlarda, insanlar ‘anlamlı’ iş yaptığına inanır, keyifle ve gönüllü olarak işe asılır.

Bu ortamlarda gelişimci zihniyet ön plandadır.

Aslında kişilerin işleri, yaşamlarıdır. ‘İş bir zorunluluk, özel yaşam bir keyif’ diye ayrıştırma yoktur. Katılımcı ve keyifle yapılan işler doğal olarak daha üretkenliğe yol açar. Böylesi kuruluşlar ‘ruha’ sahiptir. Bu ‘ruh’u yakalayabilenler, sürdürsün sürdürebildiğince. Yakalaması zor, kaybetmesi kolaydır zira.

Yayın: OPTİMİST Aralık 2013